tasavvufun öğesi olan sema ayininin özüne uygun yerlerde sergilenmeyerek ticarileştiğini söyledi.
ERÜ İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mustafa Çakmaklıoğlu, son yıllarda gerek Doğu’da gerekse Batı’da tasavvufa yönelişin belirgin derecede arttığını ifade etti. Yönelişlerin kiminin kalıcı ve akademik, kiminin ise geçici ve popüler olduğunu belirten Doç Dr. Çakmaklıoğlu, geçici olanının tasavvufun özüne zarar verebileceğini vurguladı. Doç. Dr. Çakmaklıoğlu, popüler yönelişlerin tasavvufun öğesi olan ney üfleme, sema ayini gibi ritüelleri de özünden uzaklaştırdığını söyledi. Özellikle sema ayininin, son yıllarda kendi özüne uygun olmayan yerlerde sergilenmesinin yanlışlığına değinen Çakmaklıoğlu, “Mevlana’nın sema ile ilgili bir tavsiyesi var: ‘Herkesin huzurunda semaya kalkma, zira meyhaneden çıkıp da çocukların maskarası olan sarhoşun durumuna düşersin’ der. Bu bir zikrullah olduğu için kendine has halleri vardır. Fakat ,son zamanlarda özellikle bazı ticarethanelerin açılışında hatta semanın hakikatine uygun olmayan meclislerde bir folklorik gösteri gibi kullanılması sakıncalar ortaya çıkarıyor. Adeta Mevlana ve düşüncesinin artık tüketilmeye başlandığını, tüketim nesnesi haline geldiğini görüyorsunuz. Öyle olmuş ki, insanlar ticarethanelerini canlandırmak için ticarethanelerine Mevlana isimleri, bu tarz semboller koyar hale gelmişler. Bu da tasavvufi düşüncenin inceliklerine çok da uygun olmuyor” diye konuştu.
Fantastik ve geçici yönelişlerin, modern toplumlarda maddi hazların hepsini elde etmiş insanların yeni arayışlarından kaynaklandığını dile getiren Çakmaklıoğlu, bunun sakıncalarını şöyle anlattı:
“Örneğin, modern dünyanın kendine sunduklarından sıkılmış, farklı arayışları olan birileri Mevlana’ya çok kısmi, çok şekli, içi doldurulmayan, çok da iyi netleştirilmeyen bir insan sevgisi, hümanizma anlayışı içinde yöneliyor. Sonra, kendi hayat standartlarını hiçbir şekilde değiştirmeden, kendinde hiçbir varoluşsal dönüşüm olmayan şahsiyetler de var. Tasavvufta özellikle Mevlana ile birlikte sıkça zikredilen bir söz vardır ki, bu söz Mevlana’dan önce yaşayan Ebu Said-i Ebu‘l Hayr’a aittir. ‘Ne olursan ol yine gel.’ Evet bu söz geniş açılımlı bir davettir, fakat insandan bir dönüşüm bekler. Yani olduğun gibi kalarak gel manasında değildir. Ama maalesef geçici yönelişlerde bunu çok fazla göremiyoruz. Mevlana, İbnü’l Arabi gibi şahsiyetlerin asıl irfanını, düşüncesini oluşturan Kuran’dan ve sünnetten habersiz hayranlar türüyor. Böyle olunca temeli sağlam olmayan bir bina ortaya çıkıyor.”
BİZDEKİ YÖNELİŞ BATI’DAKİNDEN FARKLI
Türkiye’deki yönelişin Batı’daki yönelişten farklı algılanması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Çakmaklıoğlu, bunu, Türk kültüründe tasavvufun köklerin daha derin olmasına bağladı. Çakmaklıoğlu, “İslam’ın doğuşundan, özellikle Hicri ikinci asırdan itibaren oluşan, Müslüman Türk dünyasının kendi dayanağı olan çok temel bir kültürden söz ediyoruz. Osmanlı’da da tekkelerin oynadığı rolü göz ardı etmek mümkün değil. Bu bakış açısı bizim hücrelerimize kadar işlemiş. Dolayısıyla son zamanlarda tasavvufi hayata yönelişimiz bu derinlikten gelmektedir ve Batı’dan daha derindir” diye konuştu.